‘Yaralarım Aşktandır’ oyununda İran Edebiyatı’nın öncü kadın şairi Furuğ Ferruhzad’ı canlandıran Nazan Kesal, “Furuğ hüznün, aşkın şairi olarak bilinir. Oysa politik bir kadındır. Politik olandan vazgeçmemiş” diyor.
İran Edebiyatı’nın öncü kadın şairi Furuğ Ferruhzad’ın yaşamı, hüznü, dizeleri Nazan Kesal’ın tek kişilik performansıyla sahnede. Kesal’ın kurduğu Tiyatro Poyraz tarafından sahnelenen ‘Yaralarım Aşktandır’ oyununun metni Şebnem İşigüzel’e ait. Yönetmenliğini ise Berfin Zenderlioğlu yapıyor.
Salona girdiğimiz ilk anda Farsça fısıltılar duymaya başlıyoruz. Seyircilerin yerlerini almasıyla birlikte aniden kapanan ışık ve saatin tik tak sesleri Furuğ’un yaşamına çağırıyor izleyiciyi. Sahnede soluksuz izlediğimiz Nazan Kesal, Furuğ’un kısacık süren ancak dolu dolu geçen ömrüne, dizelerine ışık tutuyor. Nazan Kesal’la oyunun ardından sıcağı sıcağına Furuğ Ferruhzad’ı, İran Edebiyatı için önemini ve ‘Yaralarım Aşktandır’ oyununu konuştuk. Söyleşiyi BirGün Tv’den de izleyebilirsiniz.
Furuğ Ferruhzad’ın yaşamını sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Furuğ ile tanışmam 1994 yılında şimdi eşim, o zamanlar sevgilim olan Ercan Kesal sayesinde oldu. Bana Furuğ’un ‘Sonsuz Günbatımı’ kitabını hediye etti. Şiiri çok severdim, bana “Furuğ Ferruhzad’la mutlaka tanışmalısın, şiirlerini okumalısın” demişti. 1994 yılıydı. O günden beri Furuğ beni bırakmıyor, ben de onu bırakmıyorum. 1999 yılında Diyarbakır’da bir kadınlar gününde sadece şiirlerinden oluşan bir kolajla performans yapmıştım. Onu tiyatroya taşımak duygusu beni hiç bırakmadı. Devlet tiyatrosu oyuncusuydum. Profesyonel yaşamda mecburiyetler ve hayallerim arasında kalmıştım. Emekli olup elli yaşında kendi tiyatromu; Tiyatro Poyraz’ı kurdum. Bu oyun Tiyatro Poyraz’ın ilk oyunu. Furuğ’u benim kadar seven, benim kadar yutmuş birini arıyordum. Berfin Zenderlioğlu ile tanıştım. O da benim kadar onu seven bir rejisördü. Birlikte ortak beğendiğimiz şiirleri çıkardık, kurgu yapmaya çalıştık. Berfin “Oyun bu şekilde de olur ama bir anlatıya ihtiyacı var” dedi. Furuğ’u kendi biyografisi üzerinden anlatalım istedik. Beklenmedik bir kazayla ölmüş ve öldükten sonra iki gün musalla taşında bekletilmiş. Gömülmemesi, gömülmek istenmemesi üzerinden çalışmaya başladık. Yaptığım okumalarda, karşıma çıkan metinlerde bir tanesi de Yavuz Ekinci’nin metnidir. Sahnede ölü bir kadın oynama istenci vardı. O öyküdeki kadının diliyle Furuğ’un dilini çok yakın buldum kendime. Şebnem İşigüzel metni yazdı. Yazarlığını ve kadına bakışını bildiğim ve sevdiğim bir yazar. Uzun süre Berfin’le dramaturji çalıştık.
Oyunun adı ‘Yaralarım Aşktandır’. Furuğ Ferruhzad’ın aşkla kastettiği sadece karşı cinse duyulan bir aşk değil, değil mi?
Tabii ki değil. Çok romantik, tutkulu, aşka âşık ama aşk diye tanımladığı sadece karşı cinse duyulan bir aşk değil! Kuşa, ağaca, güneşin doğuşuna, batışına, kum tanelerine, doğaya duyduğu aşk. Çocuklara âşık. Yaşama âşık.
Onun yaşamı yarım kalan bir hayat. 2019 yılında oyunu ilk kez sahnelemeye başlıyorsunuz. O günden bugüne çok şey değişti. İran’da Mahsa Amini’nin ölümüyle başlayan protestolar hâlâ devam ediyor. Oyunu ilk oynadığınız günden bugüne duygularınız da değişmiş olmalı. Bu yaşananlardan sonra hangi duygularla sahnede oluyorsunuz?
Furuğ yakın coğrafyada yaşamış bir kız kardeşimiz. 2019 yılında oyunu ilk sahnelediğim tarihte kadın, yaşam ve özgürlük hareketi, direnişi yoktu. İllaki kadınlar mutsuzdu ama bile isteye göz göre göre kadınlar katledilmemişti. Dolayısıyla bunu ateşleyen unsur Mahsa Amini’nin ölümü oldu. Ayrım gözetmeden, kadın, erkek, çocuk demeden “Bunlar bize çok pahalı gelir, yaşarlarsa masrafları hapiste nasıl ödeyeceğiz?” deyip insan ömrünün parayla ölçüldüğü bir süreç yaşadık. Yapılan açıklamaları dinledim ve insan olmaktan utandım. Bu bana zamanında bir büyüğümüzün “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü anımsattı. Asmaktan başka çarelerinin olmadığını söyledi İran’da din büyükleri. Yapılan her açıklama sokağı daha çok kışkırttı. Bu yaşam hakkına düşman bir zihniyet. Sadece kadınlar için de değil! Onlara itiraz eden herkes için geçerli. Bendeki duygu daha çok katmerlendi. Furuğ’u ilk oynamaya başladığım zaman oyunun benzer coğrafyalarda yaşayan, ortak dertleri olan bütün kadınların hikâyesi olduğu duygusuyla oyunuma hazırlanıyordum ama şimdi açıkçası orada daha büyük bir ateş yanıyor, daha büyük bir felaket var.
BERTOLUCCİ’YE MEKTUP YAZIYOR
Peki orada Furuğ gibi kadınların önemi nedir? Bir ışık yakıyorlar ve toplumsal bellek bu şekilde oluşuyor. Adının anlamı da çok güzel. Oyunun sonunda söylediniz. Furuğ Farsça ışık demek. Furuğ’u özel kılan nedir? Neyin öncüsü oluyor?
Şiir sanatı üzerinde hiçbir kadın, cesur bir biçimde erkeğe ithafen şiir yazmamış, buna cesaret edememiş. Erkeğin erkeğe, kadının kadına şiir yazdığı bir gelenekten bir kadın diyor ki “Bir kadın da erkeğe ithafen şiir yazabilir”. Geleneksel toplumda kadının formu belli. Furuğ’un öncü olduğu çok şey var. O yıllarda yüzünü Batı’ya dönmüş bir İran. Babadan oğula geçen bir iktidar fakat alttan alta kadınlar hiç özgür değil! Saçları açık, mini etek giyiyorlar. Bunu Furuğ üzerinden yazılmış kitaplardan da okuyoruz. Toplumda modernizm karşıtı bir gelenek var. Kadını eve hapseden bir molla grubu var ve bunlar iktidarı destekliyorlar. Aydınlar o dönemde hapiste. Furuğ’un o dönemde Bertolucci’ye verdiği bir mektup var. İdam mangalarının elinde kalmış epey bir aydının kurtulmasını sağlıyor. Dünyada yayınlanıyor mektubu. Gizlice Bertolucci’ye veriyor. Hep aşkın, hüznün şairi derler ama bence çok politik bir kadın. Kadın cinayetleri, kadına bakış politiktir. O anlamda da Furuğ sadece aşkın değil yaşamın şairi. Politik olandan hiç vazgeçmemiş.
Anlatılan bizim de hikâyemiz. Türkiye’de kadınların bu oyunu izlemesi neden önemli?
Bir muradım var bu konuda. Furuğ eliyle yeryüzünde baskı görmüş eril iktidar üzerinden tasavvur edilen kadın normuna Furuğ eliyle itiraz ediyoruz. Oyundan sonra şunları çok duydum: “Ben içimdeki kadınla küsmüştüm”, “İçimdeki kadını uyandırdığınız için teşekkür ederim”, “Benim acılarım da acı mıymış?”, “Bana cesaret verdiğiniz için teşekkür ederim”. İstediğimiz geri dönüşleri alıyoruz. Erkekler de, tabii yüzleşebilenler, benzer duygularla oyundan çıkıyorlar.
BELGESELİ CANNES FİLM FESTİVALİ’NE SEÇİLİYOR
Furuğ Ferruhzad tiyatroyla, sinemayla ilgili. Resimler yapıyor. Çok yönlü bir sanatçı. Bir de bir belgeseli var.
‘Ev Karadır’ önemli bir belgesel. İran sinemasının dünyada ne kadar önemli yer tuttuğunu biliyoruz. Kendi döneminde çok büyük ödüller almış. Cannes Film Festivali’ne seçilmiş ama İbrahim Golestan ve Furuğ filmlerini geri çekiyor. Gerekçeleri şu: O dönemdeki Cannes direktörleri cüzzamlıların anlatıldığı filmde burnu olmayan, parmakları kopmuş insan görüntülerinin seyircileri irite edeceğini düşünüyorlar. Golestan “Filmimi size vermiyorum!” diyor. Cannes’da seçildiği halde filmi vermemişler.
Aslında Furuğ’un amacı tam da toplumun dışına itilenleri, ötekileştirilenleri göstermek.
Furuğ’un birçok yeteneği var. Öykü yazarı, dublaj yapmış, sinemayı İbrahim Golestan’la beraber öğreniyor. ‘Ev Karadır’ın metnini kendisi yazmış, yönetmiş, belgeselinin montajını yapmış.
kaynak Birgün/EdaKöprüYılmayan