Epey uzun bir süredir sağlıklı şeyler yeme içme çabam vardı, aslında bunu “takıntı” diye niteleyenler de oldu da ben kabul etmiyorum. Hani derler ya, her musibette iyi bir yan da vardır diye, ki çok doğru. Hiç bir şey büsbütün kötü ya da lekesiz iyi olmaz. Son yılda yaşadıklarımız da bizi bazı yiyecek ve içeceklere özellikle de baharat tarzı güzelliklere yönlendirdi. Eh, ucunda o hep istediğimiz ve çok ihtiyacımız olan bağışıklık yeteneğimizi güçlendirmek vardı tabii. Neredeyse her sabah kuşağı programında bu konuda söylenenleri ezberledik. Artık “zencefil, zerdeçal, yerelması…” falan dediğimde yüzüme yarı alaycı-yarı meraklı bakışlar olmuyor. Zira herkesin bildiği yiyecekler onlar. Buna seviniyorum. Ama beni üzenleri de yok mu bu güzel şeylerin, maalesef var. Belki de tahmin ettiniz bile. Tabii ki soğan-sarmısak ikilisi. Özellikle de ikincisi, o güzelim sarmısak. Bende sarmısak için yazılmış bir kitap bile var. O kadar çok şeye iyi geliyor ki, hangisini söylemeli? Kanı temizlemesini, bağışıklığı güçlendirmesini ya da vücuttaki iltihapları gidermesini mi, barsaktaki, sindirim sistemindeki kötü bakterileri yokedip tansiyonu düzenlemesini mi? Yaraları bile iyileştiren bir antiseptik özelliği var. Kalbe de iyi geliyor, romatizmaya da. Beyne de iyi, saça da. Daha neler neler…
Aslında artık onu kullanabileceğimiz pek çok formda da satılıyor. Turşusu, demedi, toz haline geleni, yeşili, yerlisi-yabancısı, çok çeşidi var sarmısak deyince. En faydalısı doktorların dediğine göre bizim yerli olanı. Her ne kadar küçük taneli ve keskin olsa da onu kullanmak lazım sanırım. Evet, daha küçük dişli, daha zor soyuluyor. Ancak faydası çok daha fazla, öyle olmadığını bile düşünsek YERLİ. Bu bile onun daha iyi olduğunu işaret eder zaten. Kendimizinkini kullanalım, olabildiği ve bulabildiğimiz kadar. Zira artık bazı şeylerin yerlisini bulmak epey bir maharet istiyor. Ayçekirdeğinin bile yerlisi yokoldu.
Yıllar önce bir röportaj okumuştum. Çok sevdiğim bir aktörle yapılmıştı. Dustin HOFFMAN’ dı o aktör. Çok şaşırmıştım okuduğumda. Hani meşhur kişilerin konser ya da set şartları olur ya, şunu…şunu isterim diye. Tek bir şartı varmış oynayacağı partnerine. GÜNÜN HER ÖĞÜNÜNDE SARMISAK YEDİĞİ İÇİN BUNU SORUN YAPMAMASI. Ne ilginç değil mi? Bildiğim kadarıyla keyifli bir yaşlanma süreci yaşıyor. Kimbilir belki de “Little Big man” filminde canlandırdığı Kızılderili gibi 121 yıl yaşar. Neyse. Çok seviyorum ben sarmısağı, olabildiğince de tüketiyorum. Herkese de tavsiyemdir, yerlerde sürünen tansiyonları yoksa, hiç korkmadan ve kokusuna aldırmadan tüketmek. Tabii ki topluca insanların bulunduğu yerlere gidiyorken değil.
Söylemeden edemeyeceğim bir şey var soğan-sarmısak söz konusuysa ; ATAmla ilgili. Yemek içi de dahil olmak üzere soğan ve sarmısak tüketmeyi sevmeyip istemediği… çok şaşırmıştım. Soğan-sarmısak deyince, bu muhteşem ikili evet muhteşem ancak bazı doktorlara göre yemekler içinde birlikte tüketilmelerinde sakınca varmış. Ortya çıkan bir madde zararlı olabiliyormuş. Bunu öğrendiğimde ATAmın daha önceden bunu öğrenmiş olabileceğini düşünmedim de değil… Zira birkaç dilde her türlü şeyi dünya çapında takip edebilen biriydi o.Kim bilebilir?
SUNA ÇİFTCİ