Egemenlik ve Çocuk

Egemenlik ve Çocuk
Paylaş

Oldum olası kelimeler ilgi alanım oldu… Eminim benim gibi olan çok insan vardır. Yer isimleri nerden gelir ya da kullandığımız bir objenin adı neden öyledir, nerden gelir, ne değişikliklere uğramıştır, hepsi benim merakımı uyandıran şeyler. Bu merak yolculuğunda öyle garip, öyle ilginç olanlarla karşılaşıyorum ki, bir gün oturup onlardan söz etmek isterim. Hadi bakalım neler çıkıyor karşımıza bu çocuk kelimesinin kökeni dediğimizde…

çocuk “domuz yavrusu, her şeyin küçüğü” [ Divan-i Lugat-it Türk (1070) ]

çocuk/çoçka “domuz yavrusu” [ Codex Cumanicus (1300) ]

çoçka/çoçğa “aynı anlamda” [ Kitab-ı Mecmu-ı Tercüman-ı Türkî (1900) ]

çuçak “cüce” [ Pavet de Courteille, Dictionnaire Turc Oriental (1500 yılından önce) ]

Önemli Not: Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır. Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.

Kelime Kökeni

çi-çi veya çu-çu bebek sözünden türetilmiştir.”

Dilimizin en güvenilir referansı çocuk için bunları demiş, bana çok ilginç geldi.

Öyle bir kelime ki, içinde masumiyet, iyiniyet, samimiyet gibi pek çok güzellik barındırıyor. “Çocukça düşünüyorsun”  , “çocukça sordu” deriz ya da “çocukluk yapıyorsun, yapma” . Çocukluktan beklediklerimiz vardır, çocuklar büyüyüp yararlı olsun isteriz. Çocuklukları mutlu geçsin de isteriz. İşte tam da bu yüzdendir ki bu ülkenin ATA ‘sı hangi yaştan olursa olsun insanlara “çocuk” demeyi seven bir insan… onun hitabına yakıştığı kadar da kimselere yakışmaz ki. Çocukları çok sevdiği için tüm ülke çocuklarının geleceğini kurtarırken bizzat yetiştirdiği çocuklarına da emeğini ve o çok kıymetli zamanını harcamaktan en ufak bir imtina etmemiştir.

Günün anlam ve önemi üzerine bir kaç cümle edersek; Mustafa Kemal önceden Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da değil, Anadolu’da toplanmasını istemekteydi. İşgal altındaki İstanbul’da meclisin tehlikede olduğu savunuyordu. Ancak, Heyet-i Temsiliye’nin yaptığı toplantılarda meclisin İstanbul’da toplanması fikri ağır bastı. Meclisi Mebusan üyelerini belirlemek için Ali Rıza Paşa hükûmeti döneminde seçimler yapıldı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri seçimlerde başarılı oldu. Heyet-i Temsiliye’nin başkanı olan Mustafa Kemal  Anadolu’da süren hareketin yasal olarak tanınmasını istiyordu. Ancak 18 Mart 1920’de İngiliz işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusan’daki Heyeti Temsiliye milletvekillerini tutuklayıp ve sürgüne gönderince Meclis-i Mebusan kapandı. Sonrasında Heyet-i Temsiliye’yi temsilen meclisi Ankara’da toplanmaya çağıran Mustafa Kemal 21 Nisan 1920’de yayınladığı bir bildiri ile meclisin 23 Nisan 1920’de toplanacağını duyurdu. 23 Nisan Cuma günü Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazının ardından dualar ile meclis açıldı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Meclis-i Mebusan üyelerinden oluşan 324 milletvekili ile kurulan meclis, 115 milletvekili ile açıldı. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesini temel alarak…Aynı gün gerçekleşen toplantıda meclis adının “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olmasına karar verildi. 23 Nisan 1920 tarihinde, parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (d. 1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve konuşma yaparak Meclis’in ilk toplantısını açtı. TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal ‘i meclis başkanlığına seçti. Mustafa Kemal, kendi öncülüğünde kurulan TBMM’nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü…

Bayramda çocukları önemli yerlerde görmeye alışmıştık. Büyüklerin yerini alıp geleceğe dair projelerini anlatırlar ülkenin her yanından gelen çocuklar..

Özlem duyduğumuz her hangi bir yılın bir gününün belki birkaç dakikası, saatidir. Bazen de yıllardan oluşan bir döneme özlem duyarız. Hiç birimiz bizi acıtan, hoşlanmadığımız zamanlara özlem duymayız. Evet, çok özlüyorum. Çocukluğumun en güzel günleriydi bayramlar…

Hele de 23 Nisanlar. O zamanlar elbiselerimi annem dikerdi. Eğer özel bir kostüm gerekiyorsa hepimize bir örnek dikilirdi. İlkokulda yavrukurt oldum son yıllarda.

O zamanki kostümler de çok hoştu. Şimdilerde kaldı mı yavrukurtluk bilmiyorum. İzcilerin en küçüklerine denirdi Yavrukurt diye. Lisede devam etmedim. Büyük oğlum koroda ve bandoda yer aldı trampet ve boru çalarak. Küçüğün okuduğu dönemde-ki aynı okuldur-okulda o tarz kutlamalar yoktu, sadece bahçede bir tören bazında kalmıştı. Büyüdüler ama ben yine her bayramda çocukları izlemeyi severim. Bu bayramda hiç bir çocuğun aç uyumayacağı, tecavüze uğramayacağı, eşit koşullarda eğitildiği bir ülkede. Atatürk’e layık bir şekilde. Onun arzu ettiği gibi. Her yaştan, hiç yaşlanmayan çocuklar olarak hepimizin güleceği günler olacak onlar.. . Bu duygunun ve Ulusal Egemenliğin sembolü olan meclisimizin koruyucusu olarak… Kutlu olsun, nicelerine, nice yüzdört yıla…

SUNA ÇİFTCİ

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın