Daldan dala

Daldan dala
Paylaş

Size de olur mutlak, bir şey gelir aklınıza ,onu düşünürken de bir dizi başka şey ekleniverir. Bana çok sık olur bu. Yine o günlerden birinde hindi eti hakkında biraz daha bilgilenmeye karar vermiştim. Ama konu öyle dallanıp budaklandı ki, bırakıp kaçtım. Şaka bir yana, gerçekten o günden bu yana aylar geçti, nihayet yeniden bakıyorum.
Eskiden, daha doğrusu benim çocukluğum ve gençliğim kadar eskiden, sanırım bu kadar çok et yenmiyordu. O zamanlar Eskişehir’deydik. Tuhaftır ama her pazara gittiğinde annem balık bulur alırdı. Balık yerdik her hafta en az bir kez. En az diyorum, çünki; babam da balık tutmaya giderdi ve o da tatlı su balıkları ile dopdolu gelirdi. Nedendir bilmem, “erkeç “ eti, kıyması alırdık kasaptan. Sonradan bunun keçi eti olduğunu öğrendim. Bilseydim, o çok sevdiklerim olduğunu, hiç yemezdim diyeceğim de, zaten o tarz eti ağzıma sürmezdim ki. Ben daha okula gitmezden önce, terasta arkadaş olduğumuz kuzucuk kurban edildikten sonraki tavrımdı bu. Çok üzülmüştüm. Ne kadar etkilendiysek, bizim evde bir daha kurban kesilmedi. Taaa hamileliğime dek asla et yemedim. Tavuk zaten o zamanlarda neredeyse hiç yoktu. Olsa da pazardan tüyüyle falan gelirdi. Uğraşmak çok zor olduğundan annem de istemezdi zaten. Zaman zaman babam arkadaşlarından av eti alırdı, o zaten apayrı bir acıydı benim için. İnsanların ne kadar acımasız olabileceğine o minicik bıldırcınları, o yeşilbaşlı adını taşıdığım ördekleri kanlar içinde görünce karar vermiştim.
Şimdilerde öyle mi ya, adım başı bir market, içinde sıra sıra paket paket tavuklar… üniversitede iken bile yemekhanede konuşurduk. Bu kadar tavuk nerden bulunacak, martıdır martı. Gülümsüyorum o günler aklıma gelince. “Sözümona” -bu kelimeyi doğru mu kullandım bilemedim, belki de “güya” demem lazımdı- Evet, güya sağlıklı beslenme adına heran değişen beslenme programlarına uymaya çalışarak geçiyor ömrümüz. Kendi adıma et yemeyi sevmeyen biri olarak daha rahatım ancak, et yemesi gerekenlerin kırmızı ve beyaz et özelliklerinin ortak iyi yanlarını içeren bir et var ki, tercih edenleri günbegün çoğalıyor. Evet, Hindi… Bir zaman zararlı yiyecekleri okurken onun da öyle bir yanı olduğunu okumuştum. Galiba içindeki arsenikti sözü edilen. Emin olmadığım için biraz internette dolanıp bilgi edineyim dedim. Hay demez olaydım! Neden mi? Anlatıcam hiç merak etmeyin. Sanırım biraz da reaksiyoner bir günümde olmalıydım ki, önüme gelen ilk linkte tüylerim diken diken oldu. Yazıyı çok da dikkat etmeden okumaya başlamıştım. Bazı cümleler “Türkiye” kelimesi ile başlıyordu. Devamında bu kelimenin “hindi” kelimesinin geçmesi gereken yerde kullanıldığını farkedince çok sinirlendim. Aynen alıyorum bazı cümleleleri:
“Türkiye, insan için gerekli unsurların etkileyici bir listesi ile oldukça sağlıklı bir et. Enzimler arasında en büyük miktar nikotinik asit, tokoferol, retinol, K vitamini, B’ye düşer.
……
Et, vücuttaki tüm metabolik süreçleri mükemmel şekilde hızlandırır, dokuları önemli eser elementlerle doyurur. İkincisi, sırayla, patoloji ve onkoloji formunda zararlı mikroorganizmaların gelişmesini önler.
Çalışmalar etin demirle doyurulduğunu gösterdi, bu da aneminin mükemmel bir şekilde önlenmesidir. Bu nedenle, ürün günlük diyete dahil edilmelidir. Gıdaların sistematik olarak alınması, anemi riskini önleyecektir.
…..
Türkiyede fosfor varlığı neredeyse kırmızı balıkla eşittir. Bu nedenle, kalsiyum vücutta herhangi bir sorun olmadan emilir. Sonuç olarak, tüm kemik dokusu tamamen güçlendirilir.Saç çok daha iyi olur,” diye devam ediyor. (Aşağıda linkini de vericem bu çevirinin. )(a)
Fazlaca duyarlı olduğum bir konu bu. Belki siz de öyle düşünenlerdensiniz. Ülkemin adının dünyada en çok konuşulan bir dildeki anlamının “Turkey” yani “hindi” olmasına her zaman kızdım. Bunun bile-isteye ironik ve bir tepeden bakışın sürdürülmesi olduğunu düşünürüm. Geçmiş yıllarda bu konularda imzalar attık, karşı durduk. Kullanmadık, hiç kullanmıyorum. Ancak hala bazı turistik tanıtımlarda bile bunu görmekteyiz.Tabii ki bunu çok daha kesin bir biçimde halletmek gerekir ama nasıl bazı kullandığımız elektrikli aletlerde Türkçe açıklama yoksa, bu konuda da şimdilerde kimsenin bir şey yaptığı yok. O kızgınlıkla hindiden vazgeçip ülkemin adının kökenine bakayım dedim. Bu arada, sonuçta; Hindide de tavuklar gibi Arsenik varmış maalesef, umarım yenince birikip kanserojen etki gösterecek kadar değildir.
Gelelim ülkemin adına…


TÜRKİYE, Kimine göre Türklerin yurdu, kimine göre turkuaz taşının Türk taşı diye anılmasından ve bizde çok olmasından geldiğini az çok duymuşuzdur bu adın. Yani hindi(!) değiliz. İsmimiz hakkındaki bazı tezleri aldım aşağıya:
*“İsadan önce 700lü yıllarda keltler gelince adı iyonya. Yunanistandan geliyorlar ülkeye isim veriyorlar. Gallerden kalkıp golivadan gelmişler. Fransa üstünden, ordaki başkentlerinin adını buraya veriyorlar. O isim Türkiye. Y yerine j var sadece. Biz bunu nerden biliyoruz. Anallar var, kelt analları.Keltler pagan.Kadın ve erkek duriit rahipleri var. Elizabeth baş rahibe duriittir. Gerçek aristokratlar. Sembolleri Altındal. Golden dal. Duriiitlerin sihir dalı. Geliyorlar savaşarak buraları alıp adını Galatea koydular. Türkiyeden kalkıp geliyorlar. Türkiyeyi kuruyorlar. Duriitlerin tuttukları anallardan biliyoruz. İskoçyada kalırken öğrendim. M.Ö. 378 da galetea lılar gallilerle birlikte Romayı işgal ediyorlar. Keltlerin Türkiye ile olan bağlantısını iyi bilmek gerekir. Türk kültürü ile benzerlikleri fazladır. Türk geleneği ile örtüşür. İspanyada Katalanlar var-alan Türkleri ve Hattiler Katalanı kurdular. Keltler de Galateayı kurdular. İncilde bile var. “iye” Türkiye, Türke ait olan değil, Keltlerin Türkiyesine ait olan demektir ülkemin adı”- (Aytunç Altındal video anlatısından özetle…).
**”Türkiye tabiri ilk kez 582 yılında Bizans tarihçisi tarafından Orta Asya için kullanıldı. 900’lü yıllarda da Peçenekler zamanında Karadeniz Kuzeyi’ne, Memlük devleti döneminde Mısır, Filistin, Suriye bölgesine ‘Türkiye’ denildi. Sonrasında da Anadolu Türkiye oldu.”
***”Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde kullanılan Türkiye, Eski Fransızca’daki Turquie sözcüğünden türemiştir. Orta Çağ Latin ülkelerinde Turquia ve Turchia olarak geçer. Yunan kaynaklarında Τουρκία olarak adlandırılmıştır.”
**** “Tarihi on bin yıl öncesine uzanan Türkiye topraklarında hemen hemen her yer adının kökeni çok çok eskilere, Hitit, Urartu, Luwi uygarlıklarına kadar uzanıyor. “Türkiye” adı bile İtalyanların 12. yüzyılda verdiği “Turchia” adından geliyor.”…..şeklinde çeşitli bilgiler var. Hangisi doğruysa.
Her devletin, insan topluluğunun, milletin…Bu kelimelerin hangisini kabul ederseniz edin , geçmişini, bugününü yaşadığı, geleceğini düşündüğü toprağının bir adı vardır. Ülkemizin büyük bölümünün de Anatolia diye de bir adı var. Ama Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra sevgili ATAmız bu yeni ülkeye Türkiye adını vermiş. O araştırmacı beynin bunu keyfi olarak yaptığını düşünmek saçmalık olur. İlla ki araştırmalarının ve bildiklerinin sonucudur. Güzel gönlüne teşekkür… Ülkemiz insanının çoğunluğu da Türk olduğundan bunun tartışılır bir yanı olmasa gerek. (Atamın dediği anlamını biliyoruz tabii ki, Türk kelimesinin)

SUNA ÇİFTCİ
……………………..
(a) https://htgetrid.com/tr/myaso-indejki-polza-i-vred-dlya-organizma/?fbclid=IwAR357cVAMf5Jgm_y1L3UJXfIskadzo8Gk8ADDLcZRndmxyL4YLXcd057lss

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın