“Öğretmen, toplumun eğitim hedefleri doğrultusunda bireylere eğitim ve öğretim sunmakla görevli kişiye verilen mesleki ünvandır. “Türk Dil Kurumu sözlüğünde, ‘Mesleği bilgi öğretmek olan kimse’ olarak tanımlanan öğretmenlik, alan eğitimi ve pedagojik formasyon gibi süreçlerin ardından edinilebilen bir meslektir. İlla ki bu tanım çok yetersizdir, öğretmen sadece öğreten değil, eğiten, ailesinin bile farketmediği sorunları farkedip çözüm üreten, ilgilenen son tahlilde ailesiyle birlikte, bir insanın kişiliğini en baştan şekillendiren birisidir. Bu yüzden çok önemli bir iş yapan kişidir. Biz kendi bir–iki çocuğumuzla uğraşmakla bunalırken, onlar meslekleri boyunca onlarcası, yüzlercesi…ile uğraşanlardır.
Cumhuriyetimizin kuruluşuyla başlatılan eğitim hamlesi ülkemizin çağdaşlaşmasında önemli bir etken olmuştur. Keşke o yıllardaki hız ve amacıyla süregelseydi.
“En önemli ve verimli vazifelerimiz Millî eğitim işleridir.” Bu söz Mustafa Kemal Atatürk’ e ait bir söz. Cumhuriyetin ilanından da önce söylediği bir söz. Devam eder. “Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence, bu programın iki esaslı noktası vardır:
• Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uygun olma
• Çağın gereklerine uygun olma” (Bursa, 27 Ekim 1922)
Atatürk’e göre eğitim, ulusal idealleri beslemek, özgür ve ulusal bir devlet yaratmak, dinamik ve çağdaş bir toplum kurmak için en önemli araçtı. Bu nedenle atılması gereken ilk adım, millî bir eğitim sistemi oluşturmaktı. Bunun için de yapılması gerekenleri yaptı .
Mustafa Kemal Atatürk bu eğitim sisteminin amacını; “Millî Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir.” (1923) şeklinde belirtmiştir .( Ne kadarı gerçekleşti, tartışılır. Ama en azından Atamız yaşarken oldukça büyük, adımlarla dünyayı şaşırtacak durumdaydık.)
Cumhuriyet sonrasında tekke ve zaviyelerin kapatılması, eğitimin birleştirilmesi, Köy enstitüleri, sonradan onların kapatılıp İlköğretmen okullarıyla birleştirilmesi, Eğitim Enstitüleri, Eğitim Fakülteleri… Çeşitli üniversitelerden belli bir alanda okuyan kişilerin de öğretmen olması… sözleşmeli öğretmenler gibi kavramlar ile devam eden ve giderek çağdaşlıktan uzaklaşma yolunda bir eğitim sistemi. Bazı okullara bilgisayar koymakla, uzaktan eğitim yapmakla çağdaş sayılamayacağımızı söylemek gereksiz tabii ki.
Kendi adıma şanslı hissediyorum. Bizim okuduğumuz zamanlarda öğretmenlerimiz bizimle onur duyardı, biz de onlarla. Saygı ve sevgi çerçevesi ile yürüyen ilişkilerimiz vardı. Bir dersi çalışmamaya utanırdık, evet. Öğretmenlerimizi severdik. Hiç sevmediğim ve pek de başarılı sayılmayacağım tarih dersinin yüzünden öğretmenimiz folklor çalıştırıyor diye iki yıl Elazığ, Antep ve Artvin oyunlarını çalıştım. Doksanlı yıllarda Neyzen Tevfik ile Tevfik Fikret’i karıştıran edebiyat öğretmeni bile tanıdım. O da bir şey miymiş ki, “de” ve “da” eklerini kelime ile birlikte yazan İlk öğretim öğretmenleri oldu tanıdığım. Öğretmenleri eleştirmek adına illa ki değil bu dediklerim, sistemin ürünü onlar da. Kimbilir hangi koşullarda okuyup mezun oldular. Herşey en tepeden başlayıp öyle süregelir toplumsal edimlerde. Eğer matematik-bile-, sosyoloji, psikoloji, müzik, resim dersleri gerekli mi diye tartışılıyorsa diyecek ne kalıyor ki? Bildiğim en son tartışma da dinsel eğitim almış kişilerin bir nevi moral öğretmen olarak okullarda bulundurulması konusu. Sanırım bu da, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık hizmeti veren öğretmenlerin yerine ne koyabiliriz çabası. 21. Yüzyılın Türkiyesinde bunları tartışıyor olmak, bunlara tanık olmak beni utandırıyor.
Tüm bunlar böyleyken bazan yağmur akan konteynerlarda, bazan üç kişinin oturduğu sıralardan oluşmuş elli altmış kişilik sınıflarda ders öğretmeye çalışan öğretmenler ne kadar başarılı olabilir? Tabii o öğrenciler de. Kirasını nasıl vereceğini, çocuklarını üniversite kazanırsa nasıl okutacağını düşünen bir öğretmen ne kadar keyifli çalışabilir? Eskiden öğretmen dendiğinde çok saygın bir meslekten söz ederdi insanlar, şimdiyse geçim zorluğu çeken birinden… öğretmenlere hak ettiğini vermezseniz ülkenin geleceğini sabote etmiş olursunuz. Öğretmenlik mesleği zordur, bir ordu elemanıdır öğretmenler. Bize üç tür ordu öğretildi okulda. Askeri ordu, Eğitim ordusu ve Sağlık ordusu.Öğretmenlerimizin hakkını senenin bir gününde onları anıp geçiştirerek değil onların yaşam kalitelerini hak ettikleri yere getirerek ödeyebiliriz. Bu konuda da dünyadan ayrılıyoruz. Dünya Unesco ve ILO (1966)gereğince 5 Ekimde kutluyor. 24 Kasım (1928), Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Atatürk’ün “Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği“ni kabul ettiği gündür. Biz de 24 Kasımda kutluyoruz. Keşke en başından beri kutlasaydık, bir darbenin ardından değil. Evet, bu Başöğretmenlik olayı için de bir iki sözüm var. Bu sıfat da Başkomutanlık gibi tek kişiye, Mustafa Kemal Atatürk’ e verilmiş, hak edilmiş bir sıfattır. Ortalıkta bu sıfatla dolaşacak olan çok sayıda kişinin olması ayıptır. Okullarda müdürler, uzmanlar olur. Tabii ki olacak, ama Başöğretmenimiz tektir, en azından bizim için öyle kalacaktır. Yazıyı, sonuna ilkokuldayken okuduğumuz bir çocuk şiirini ekleyerek bitireceğim. Okuyanlardan biri de bendim.
Kutlamaya gelince; öğretmenlerimizin güncelinde kutlanacak bir yön göremiyorum. Keşke olsaydı. Onlar hak ettikleri değere ulaştığında can-ı gönülden bugünü ilk kutlayan olacağım, söz.
SUNA ÇİFTCİ
“BAŞÖĞRETMEN
Atatürk benim
Başöğretmenim.
Ne öğrendimse
Ondan öğrendim.
Baktım ki asker,
Ben de askerim,
Kars’ta, Kore’de
Nöbet beklerim…
Baktım kürsüde,
Nutuk söylüyor,
O’nun sesini,
Dünya dinliyor.
Ne heyecanlı
Ne heybetli O,
Türk tarihinde
En kudretli O.
Tarih okudum,
Baktım başta O.
Her iyi işte,
Her savaşta O.
Bu devrimleri
Hep O düşünmüş,
Milleti için,
Ağlamış gülmüş.
O semamızda
Ebedi güneş,
O gönlümüzde
En harlı ateş.
Çocuk kalbimle,
İlk O’nu sevdim.
Atatürk benim,
Başöğretmenim…”
–Tarık ORHAN